YUNUSLAR GEÇERKEN

 Bir daha göremeyeceğini bildiğin halde yüzüne bakamadığın sevdiklerin gibidir zaman. Bir defa gelir, asla seninle kalmaz ama hiçbir yere de gitmez...

Bunca zaman sonra yine aynı döngünü içindeydim, nihayet. Evet, saçma görünüyor ama alışık olan bir hamster için o tekerlekte dönmek hayatını en güzel idame ettirme biçimidir. Benim tekerleğim bu döngü ve ben kendi halinde, sakin bir kafes hayatına razı gelecek minik hamsterin tekiyim.

Duvarlar yerli yerinde. Ah Allah'ım! Ya tekrar buralardan geçemeseydim, ya tekrar bu duvara çarpa çarpa yürüyemeseydim ne yapardım? Bakıyorum da çöplerine kadar her şey yerinde. Taş duvar kadar güzel bir şeyin boşluklarına çöpleri sokuşturmak da insanlığa dahil mi? Hiç sanmıyorum. Ben neden çantamda ya da cebimde şehir gezisine çıkartıyorum çöplerimi öyleyse? Neden aylanıyorlar benimle? Yıllanmak denilir değil mi? Aylanmak diye bir şey yok aslında. Artık var ama, gülüyorum. Hep gülerim zaten ben.

Çocukluğumdan beri boyama yapmayı, resim çizmeyi hep sevmişimdir. Annem kadar yetenekli olamayacağımı bildiğim halde üstelik, had radarına takılmayı bile göze alarak çizmişimdir. Gerçi annem hep beğenmiştir çizdiklerimi. Ne derler? Kirpi yavrusunu pamuğum diye severmiş. Anneme kalsa ben pamuk tarlasıyım, halbuki tarla dolusu dikenlerim var. Kirpiden beter haldeyim ben. Dikenlerimle en çok kendimi yaralıyorum ve tabi yanıma kimsenin yaklaşmasına da izin vermiyorum onlar sayesinde. İyi gibi anlattım "sayesinde" dersin iyi olur, "yüzünden" desem kötü olurdu Hangisiydi niyetim bilmiyorum. Zaten iyi mi kötü mü bilmediğim bir şey bu. Yine de kabullenmiş olduğum bir şey. Söndürülmüş bir heves ve sindirilmiş bir zorunluluk.

Yollarda sonbahar yapraklarının renk cümbüşü serili. Sanat eseri desem yetmez, daha güzeli daha... Sonbahar en sevdiğim mevsim, yılın en güzel günlerini taşıyanı içinde. Dünyaya gözlerimi açtığım gün bir sonbahar günüymüş diye belki. Bundan yıllar önce bugün ben ilk selamımı vermişim gökyüzüne. Ne hoş! O halde iyi ki doğmuşum, gülüyorum. Bunca yıldır usanmadan, sıkılmadan, vazgeçmeden. İyileşmek gülmekle başlar demişlerdi. Belki de ben uydurdum, emin değilim.

Buram buram kitap kokuyor buralar. Bu şehirde en sevdiğim yerlerden biri de burasıdır. Okula başladığım yıllardan beri geldiğim ve zevkle gezdiğim, kitaplığıma yeni dostlar kattığım bu sahaflar çarşısı evim gibi. Kutu kadar dükkanlara çeşit çeşit dünyayı sığdırmayı başaranların, saklı cennetleri bodur bir iskemlenin üzerine çıkarak tozlar içinden indirip eline bırakan insanların alemi.

Düşünürken kendi kendime güldüğümde dışarıdan bakanların aklımın kıt olduğunu zannettiğine eminim aslında. Bir defasında yanımdan geçen bir teyze "Allah şifa versin" demişti. Büyükannem de telefonla mesajlaşırken gülünce ne var gülecek diye kızar ya hep. Halbuki görüştüğüm insanlar karşımda olsa o zaman da yüzüm gülmeyecek mi? Hatırlıyorum da çocukken bir yunus çizmiştim. Anneme gösterince "güzel olmuş, aynı sen" demişti. Ben de çevirip yunusa bakınca "bak ikiniz de gülüyorsunuz, güler yüzlü yavrum benim" diye sevmişti. Çocukluk insanın gördüğü en güzel rüyadır ama rüyalar görmek için değil uyanmak içindir bu dünyada..

Doğum günümü hatırlayan bu sene de ilk ben oldum. Kendimi tebrik ettim falan ama kuru kuruya olmayacak. Artık kendime birkaç kitap almanın vaktidir. Tek taşla çok kuş hesabı. Telefon çaldı zannettim ama değilmiş. Bekliyor insan tabi. Zaten insan hep bekler. Her ne kadar gitmekten yapıldığımızı söyleseler de bence beklemekten yapılmışız biz. Nihayetinde ölüm dediğimiz gitmek olsa da ömür dediğimiz onu beklemekle tüketilmiyor mu?

İşte benim müdavimi olduğum çaycı, işte gediklisi olduğum kitapçı. Şimdi cüzdanımızı hafifletme vaktidir...

Günlerden cuma olduğunu hesaba katarsak yarını erken kalkışın zorunlu olmadığı bir gün diye düşünürsek vapurla bir tur karşıya geçip gelsem harika olabilir. Hem bizim pastaneden, yani eskiden bizim olan o pastaneden kendime bir pasta da alabilirim önünden geçerken. Fakat mum olmaz, çocuk değilim. Aslında öyleyim, gülüyorum. Sanırım hayat bunca acı yanına rağmen bazen güzel. Mesela gülerken.

Bu kitabı ne kadar uzun zaman aradım da bir türlü almak kısmet olmadı. Demek bana doğum günü hediyesi olacakmışsın hı? Seni küçük hınzır. Her sayfasında başka bir tonu var sararmışlığın. Sonbahar ağaçları gibi...

İlk şiiri dudaklarımı kımıldatarak okuyorum ama kimsecikler duymuyor madem ikinciyi sesli de okusam olur. Tabi bu mevsimde vapurun içi tıklım tıkış, dışı bomboş olacak. Ne bekliyordum ki?

                                "Gökyüzünde yüzen tüm yunuslara sesleniyorum

                                  Su yüzünde bulamadıklarınız orada mı,

                                  Orada mı saadetlerin en güzeli,

                                  Yahut geri dönmeye gün saymakta mısınız?"

İçime dokunuyor bir dize; "Yahut geri dönmeye gün saymakta mısınız?" diyor. Benim geri dönmek için gün sayabileceğim bir yerim yok. Koca dünyada ufacık bir yerim yok. Belki uzaklaşmak istiyorum, belki gideceğim buralardan ama gitmekle geri dönmek aynı şey değil ki. Yunusların bile dönecek bir evleri var, denizleri var onların. Gökyüzünde yüzmeye başlasalar bile ufuk çizgisi göründüğü vakit, iki mavi birbirine değdiği an dönecekleri bir...

-Gördün mü?

-Efendim?

-Bırak o elindekini de kendi kendine miyavlayacağına şu manzaraya bak!

-Ne, ne diyorsunuz siz?

-Yunusları diyorum, yunusları. Bak bugün şanslı günündesin, her zaman göstermezler kendilerini.

Yunuslar mı? Bu da nereden çıktı şimdi? Şiiri mi yaşıyoruz, hayal mi görüyorum? Yoksa sahiden delirdim mi? Derken arayan gözlerim buluyor onu. Evet, bu bir yunus ve üstelik gülüyor. Tıpkı çocukken çizdiğim o yunus gibi. Neden tek başına ama, neden koca denizde bir başına? Bunca yalnızlığa rağmen nasıl hala gülüyor? Ben nasıl gülüyorum? Benziyor muyuz gerçekten?

-Güzel değil mi?

-Çookkk!

Gittikçe yaklaşıyor, Allah'ım neredeyse değecek vapura. Öyle güzel ki. Öyle güzel gülüyor ki. Ben buradan atlasam geri çıkamaz mıyım alt kattan? Kesin çıkarım. Zaten hızlı yüzerim ben. Geride geçen yunuslar var. Sürü mü onlar? Sen burada kalamazsın, arkadaşlarının yanına dönmen gerek. Güzel yunus gitmen gerek, burada yapayalnız yaşayamazsın. O halde seni diğerlerinin yanına katmaya geliyorum, geliyorum sana güzel yunus!

-Hanımefendi uyanın! 

Yorumlar

Popüler Yayınlar