GÖRÜNMEYENİ GÖRMÜŞKEN

Hayat çok bilinmeyenli, pek değişkenli bir denklemdir. Çözdüm sandığın anda bile sağlamasını yapamayıp seni endişelere sevk eden...

    Bahar sabahları, tazelik veren çiçek kokusu, ağaçlarda pıtır pıtır minik meyvelerin baş verişi, yeşilin bin tonuyla yapraklara kattığı doku, rüzgarın ara ara gelip giderek nazlanışı, toprağın yağmur değmediği zamanlarda da varlığını gösterebildiğinin ispatı bahar sabahları...

    Ömrüm kendimi bildim bileli aynı pencerenin ardından dünyayı koklayarak, duyarak geçti, kaderim nasıl bilmem ama bunlardan ibaret olacak şekilde çizildi. Sınırlarım birkaç metrelik bu odadan ibaret oldu hep. Hayat herkes için aynı zorluk ya da kolaylıkları sunmuyor ve belki de asıl adil olan da bu. Çünkü kimse bir başkasına benzemiyor. Aynı karında dokuz ayını geçirdiğin kardeşin, hatta bu aynı anda yaptığın ikizin bile. Bu durumda nasıl aynı muameleyi bekleyebilirdik ki?

    Bu mevsimde üzerime örtülen yorgan değiştirilip yumuşak ve kalın bir battaniyeye geçilir. Üzerinde çiçek desenleri olan, tahminime göre kırmızı ve pembeli çiçeklerin yeşil yapraklarla süslendiği bir battaniye. Belki de bunu üzerime örttüğümde kendimi bir masal bahçesinde hayal edip, geceleri o bahçede yürüyüşe çıktığımı bildikleri içindir ki yıllardır hiç değişmediler. Zannediyordum. Değilmiş. Bir defa başka bir battaniye ile deneme yapmışlar ama o gece huzursuz olup durmadan uykumda inleyince hemen bu fikirden dönüş yapmışlar. Üzerimde örtülü olansa aynı desendeki yedinci battaniyemmiş. Uyurken desenleri ellerimle yokladığım için farkında olmasam da başka bir yerde geçiriyorum gecemi, muhtemelen bu yüzden. Bunu da yeni gelen yardımcıların yaptığı birkaç hata ile öğrenmiştik, kötü deneyimlerdi...

    Lisan güzel kelimedir, dil demek. Derler ya bir dil bir insanmış da her yeni dilde yeni bir insan daha falan falan. İlk bakışta ben hiç kadar bir insanım, yani yüz yıldır aynı odada, hiçbir şey yapmadan, yüzüne bakarak bir insanı tanıyamayacak kadar hiç ama aynı zamanda da beş insanım. Tuhaf şey değil mi? Ana dilim hariç dört dili akıcı olarak anlıyor ve konuşabiliyorum. Bu çok güzel şey benim açımdan, böylece hayatıma katabilecek başka ülkeler ve kültürlere sahip oluyorum. Hatta başka ülkelerden arkadaşlarım bile var. Sayısı burada olanlardan çok daha fazla.

    Yakın bir zamanda pazar günü duman seremonileri başlar diye tahmin ediyorum. Gereksiz ses gürültüsü ile baş ağrısına yol açacak kahkahalar eşliğinde, samimiyetsiz konuşmalar. Hiçbirine ucundan kenarından olsun dahil değilim. Bu benim dünyayı sevme biçim ve sebebime uygun bir durum. Kimin ne dediğini ya da hakkımda ne düşündüğünü umursamayı fazla lüks bir alışkanlık olarak değerlendiriyorum. Sonuçta çok da uzun yaşayacak değilim. Eninde sonunda göçüp gidecek bir faniyim, herkes, hepimiz gibi...

    Belki de adil olan bu demiştim ya, kastıma uygun bir şey var aklımda. Mesela bugün beni ziyarete gelen bir akrabamız, daha doğrusu ziyarete gelmişken bana da uğrayıp acımak isteyen bir akrabamız, gözlerimin güzelliğinden bahsederken ses tonu hislerini öyle çok açık ediyordu ki yalnızca "kirlenmeye fırsatları olmadığındandır" deyip bıraktım. Görmedim ama muhtemelen o an kalbinden sonra gözleri de kararmıştır, beklemediği anda ve beklemediği şekilde gelen bir cevaptı sonuçta.

    Bahar geldiğinde havalandırma seanslarım artar, pencereden balkona, balkondan kısa gezintiler için bahçeye çıkarılırım. Ne zaman daha hızlı sürün desem endişeyle düşebileceğimden bahsederler ve ben her defasında yarış arabası yerine bir kağnı ile sekiz dakikalık bahçe turumu tamamlarım. Bazen düşünüyorum da bahçe daha büyük olsa bu işkence süresi daha da uzayabilirdi belki. İnsan eti ağırdır derler, kaç dakika olursa olsun bir insanı taşımak, itelemek zordur, yüktür. Bu geziler sadece bana değil, beni gezdirenlere de acı geliyor olmalı. Beni yıpratışı tek sebeple açıklanamaz ama biri o tuhaf histir. Tekerleklerin üzerinde ve karanlıkta yol alırken boşlukta savrulur gibi olur insan. Kara bir delik bütün bedenini vakum misali içine çeker, çeker, çeker...

    Allah'ı görememek noktasında hepimiz eşitiz ama hissetmek adına bu durum değişiyor. Misal ben çoğu zaman bu sayede yalnız hissetmem kendimi. Sürekli benimle olduğunu bildiğim için, sanki hep koruyan bir kalkanım varmış gibi hissettiğim için yağmurlu gecelerde penceremi üstten açtırıp, tabi kısa bir süre için, bir süre gökten gelen gürültüleri bile dinleyebilirim. Korkusuzca...

    Yavaştan meyveler renklenir, hepsi tablo gibi serilmeye başlar tezgahlara. Ben nasıl durdukları konusunda pek emin değilim açıkçası, kafamda bir manzara var ama belki de aslının bununla hiç alakası yoktur. Bu sadece yazdıklarını okuduğun ama yüzünü hiç görmediğin bir şairin kafanda çizili resmi gibi. Aslında öyle biri de olabilir, tamamen başka biri de olabilir. Hatta özgeçmiş kısmını okumadıysan artık olmayabilir bile.

    Adımlar yaklaştığına göre yine çevremde dolanan birileri olacak demektir. Birazdan tık tık diye bir ses, sonra gıcırt diye  bir ses, kapımı bilerek yağlatmıyorum çünkü kim ne zaman girip çıkıyor haberim olmalı, sonra bebek severcesine yumuşatılmış ve kelimeleri manasız biçimlere getirilmiş bir konuşmayla hatır sorma. İki saniye geçmeden kendine geleceğini ve acımanın hırçınlığıyla merhamet kıyılarını döveceğini bilmesem, ah bilmesem...

    Bu bahar muhtemelen hayatımın son baharı olacak. Buradan anlaşılacağı üzere sonbahar son sonbaharımdı ve sonraki sonbaharı görmem de mümkün olmayacak. Teorik olarak bakarsak bu zamana dek hiçbir baharı görmüş değilim aslında. Güzel bir laf oyunu değil mi? Bırakıp gideceğim şeylere sevdalanmayı öğrenmediğim için kendimi şanslı hissediyorum. Zor denilebilecek bir hayatım oldu, uzun ve dinlenilebilir ama kimseye anlatılmamış bir hikayem. Anlatmak büyüsünü bozar diye düşündüm hep. Gelen geçen sordukça rivayetsel olarak yayılanları hariç tutuyorum. Herkes benzerdir bir şekilde ama kimse bir diğerine benzemez. Parmak izi gibidir insanların gönlü de; herkesin gönlü sadece kendisine ait ve biricik...

    Gitmek geride bırakacakların nispetinde anlamlanıyor sanki. Mesela geride kalacak bir ailen, hele de evladın, ağaçlarıyla dost olduğun bahçen ya da arkadaş olduğun bir hayvan varsa, onları yalnız kalacak olması fikri bu vedayı zorlaştırıyor. Benim geride bırakacaklarım herkesin herhangi bir zamanda bırakacağı kadar. Doğduğum gün de vazgeçip gidiyorum deseydim onlar geride kalacaktı, şimdi de onlar geride kalmış olacak. Belki de ilk defa ben ileriye geçmiş oluyor da olabilirim, bundan pek emin olamıyorum. 

    Nihayetinde bahar dünyanın uykudan uyanması, buralardan gitmek de insanın. Ve ben bir gün bu uykudan uyandığımda herkesten bir farkım olacak. Sizler gördüklerinizden uyanacaksınız, hepinizin gördüklerinden. Bense görünmeyeni görmüşken uyanacağım. Kimsenin göremediklerini görmüş, benim gördüklerimi kimsecikler bilmezken. Duyduğumuz tik takların resmini zihnime çizmişken..

Yorumlar

Popüler Yayınlar