HİÇBİR ŞEYE DAHİL
Bazı günlere başlamak zorunda olduğumuza inanamıyorum. Neden pazar günlerine geç uyanarak ve öğleye yakın yapılan aile kahvaltılarında başlayamadığımı da. Neden bu dünyada bir tek ben varmışım gibi yaşadığıma, bu yalnızlığa ve terk edilmişlik haline anlam veremiyorum. Tükenmez dedikleri her şeyin tükenişini görmüş olmama ama yine de direnip görevlerimi yerine getirmek için tüm gücümle çabalamama hayret ediyorum. Neden diye sormaktan kendimi alıkoyamıyor ve tekrar ediyorum; neden?
Senden sonra hayatımda hiçbir şeyin iyiye gitmeyeceğini hatta daha da kötüleşeceğini anlatırken müneccim olmadığını söyleyip gülüşümü hatırladıkça kendi kendimi tokatlayasım geliyor. Senin bu ayrılıktan sonra bir diploma daha alman, iki dil öğrenmen, adının başına gelen o unvan, sayısız ülkeyi gezmen ve bu ülkelerin bir kısmını gezerken yalnız olmaman hatta sonrasında daha da yalnız olmaman.. Ben de o arada akşamları evde bir önceki günden kalan bayat ekmekleri kemiriyordum, evet. Tam da benden beklediğin gibi. Çoraplarım etrafa saçılmış ve onlar da ayrı düşmüştü çiftlerinden, bizim gibi. Belki de bizim gibi demem doğru değildir artık, bunu bile söylemeye hakkım yoktur. Seninle ilgili tüm haklarımdan tek celsede feragat edişimi yüzüme çarpardın burada olsan. Keşke şu an seninle ilgili tüm haklarımdan feragat edişimi yüzüme çarpsan..
İyi işler yaptığıma kendimi iknaya çalıştığım çok belli oluyor mu? Onları bir şekilde görüyor olmanı deli gibi istediğim, bunun için özel çaba sarfettiğim ve bir ihtimal vay be deyişini hayal ettiğim? Dünyaya yabancılaştığımı anlamaman için daha da kendimi bulmuş gibi davranma gayretimi takdir et bari. Öyle zor ki bunu yapmak. Böylesine ağır bir mağlubiyetin üzerine koca koca galibiyetlerim var deyip gülümsemek, detaylıca anlatmak, ele güne karşı tüm yalnızlığıma rağmen kalabalıkmış gibi gürültü çıkarmak..
Ne zaman anladım neyi kaybettiğimi, her şeyi nasıl da dönülmez hale getirdiğimi, hayatımı-zı-mı mahvettiğimi biliyor musun? Eminim biliyorsundur. Sen her zaman hisleri kuvvetli bir insan oldun ve ben hep önce söylediklerini abartılı bulup, itiraz edip sonra da paşa paşa yaşadım değil mi? Öyle. Çok özledim. Yani güzel oluyordu başına gelecekleri önceden duymak demek istiyorum, yanlış anlama. Gerçi artık beni yanlış bile anlamazsın değil mi? Öyle..
Gözlerindeki sonsuz çölden nasiplenmiş küçük sen. Onun da gözleri yağmur sonrası toprakları, taze içilmiş kahve telvesi gibi. Nereden bildiğimi sorma. İnsan merak ediyor. Bazen uzaktan bakması gerekiyor. Hem güzelliği de aynı sen. Sen güzel bir insandın yani her zaman, güzelsindir hala eminim. İnsan olarak tabi, yanlış anlama. Bunu ikinci defa söyledim bak. Halbuki o zaman bir defa söylesem, önemsesem belki bugün başka bir hayatımız-tım yani farklı olabilirdi çok şey. Geç kalmak ne acı. Erişememek değil de elindeyken kaybetmek..
Sadece şöyle sesleneceğim derken duyabilmiştim o ismi. Hani yıllarca eğer olursa diye sır edip sakladığın isim vardı ya. Kabul etmiş demek yerime -geçti mi gerçekten yerime- gelen de. Sahi ona mı benziyor sanki? Gerçi o pek benzemiyor gibi bir şeye desem haset ediyorsun dersin kesin. Gözlerinin rengini senden almamış ama bakışları aynı sen adı güzelin. Sen çok sevdiklerine bakışlarını emanet ediyorsun artık eminim buna. Yıllar sonra anladım. Bakışlarını emanet ettiğini değil, hayır. Aslında nasıl güzel ve ne kadar çok sevdiğini. Bir daha asla öyle bir sevgiyle nasiplenmemin mümkün olamayacağını ve bu dünyaya gelip geçip böyle sevilemeyecek milyarlarca insan olduğunu. Şansımı. Şansızlığımı.
İnsan yalnız kala kala kendiyle konuşmaya başlıyor biliyor musun? Senin uzun uzun dinlemek isteyip de duyamadığın sesimi kendimi azarlarken, kahrederken tükettim. Ah etmedin bana, sormadan biliyorum bunu. Keşke etseydin. En ağır bedduaları savursaydın ardımdan. O zaman benim de alacağım olurdu belki senden, kusurumdan eksilmezdi ama bir kenarından ben de mağdur olurdum. Bu hikayenin kaybedeni olmak hikayemin senden sonrasındaki tüm sayfalarına su bulaştırdı sanki. Mürekkep dağıldı, her şey allak bullak oldu, bulandı.. Ben mi? Ben bir daha nefes alamadım. Yani alamamışım. Gittiğinde hafifler, ciğerime derin derin çekerim sandığım hava aslında senmişsin. Hiç ağırlık yapmadan, kendini fark ettirmeden beni hayatta tutan senmişsin. Benim kaderim kendi nefesimi kesip ellerimle kendimi boğmakmış meğer.
Çok konuştum değil mi? Kusura bakma. Senin misafirlerin vardır kesin. Ben hiç yetişemezdim sofralara ya da arkadaşlarımı bırakıp gelemez -gelmez- dim. Ne zaman istesem bulurum sanmıştım çünkü. Bir defa bulduğunda insan asla kaybetmez sanmıştım. Ne büyük yanılgı! Tabi siz artık kalabalık oluyorsunuz, hep istediğin gibi. Ne güzel sofralar kurardın halbuki. Şimdi de onlara.. Ben senden sonra hep mutfakta yedim. Sofra gibi değil tabi. Öyle yalandan bir tabak, bir çatalla. Tek başına tadı olmuyor hiçbir şeyin. Sanki bütün lezzetleri de götürdün bavulunda.
Affedemiyorum kendimi. Uzun zamandır acımıyorum bile. Altını bulmuşum ama taş diye denize savurmuşum. Meğer aklım yokmuş, kalbim ölüymüş. Attığında çalışıyor sanıyoruz ama peki çalışması işe yaramasıyla aynı şey mi? Her zaman değilmiş. O zaman işe yaramadı, sonrasında istese de fırsatı olmadı. Ben de hep içinde senin gömülü olduğun bu cesetle yürüdüm yolları. Düşerken tutunacak bir el, yorulunca yaslanacak bir omuz olmadan. Bir başıma..
Şimdi ben senin hayatında hiçbir şeye dahil.. Zannediyor musun yaşıyorum? Dünyadayım hala, bu doğru, mekanik bir nefes alışverişi içindeyim sadece. Zannediyor musun unuttum? Yaşadığım her ne varsa bu hayatta hepsi seninleydi ve hatrımda sadece senin hatıran kaldı. Bir gelsen, bir defa daha karşı karşıya dursak. Ben artık sana sesimi duyuramam belki ama burada olduğum sürece anlarsın ne söylediğimi, hissedersin değil mi? Yoksa başkası girince kalbine, yerime geçince, unuttun mu benim yüreğimin dilini?
Yorumlar
Yorum Gönder