DAĞINIKLIKLAR

     "Bir gün gelip de sonsuza dek kalacağını zannettiği yerden ayrılırken gitmenin gerçekten ne demek olduğunu anlarmış insan.."


    Günlerdir anlam veremediğim dağınıklıklar..

 Derli topluydu buralar hep, yıllardır, kendimi bildim bileli. Bir şeyleri alıp kullandıktan sonra hemen yerine kaldırma alışkanlığının kattığıdır bu. Her ne kadar birileri buraya bakınca dağınık diye görse de alışık olan için kendi dağınıklığının düzeni vardır. Misal kitaplarının hepsi rafta olmayınca dağınıklık kabul eden biri için dağınık sayılsa da o kitabın yeri masanın üzeri olduğu için aslında o yerindedir, evindedir. 

 Peki şimdi neden her yerden bir şeyim çıkıyor? Neden yürüdükçe ayağımın altından hep bir şeyimi almam gerekiyor ve neden hep bana ait şeyler dağılmış? Ya da ..


    Koşmaya başlayan nefes..

 Yüzyıllardır bu dünyadayım ve bu durum beni mahvediyor demiştim. Bunu duyup da benden deliymişim gibi kaçmayan biri olacağını tahmin etmezdim. Neyse ki yoktu da. Ya olsaydı, o zaman ne yapardım? Belki adımlarım bile yavaşlardı ama ya nefesim? Belki de bu defa da o koşardı? Yorulurdu sonra, bir köşeye oturup dinlenmeye kalktığı anda da kanatlarımdaki ipler çözülürdü ve evime doğru uçmaya başlardım..


    Umulmadık hadiseler..

 İnsan tükenmez bir arayıştan ibaret. Lakin bu arayışın devamı umut etmeye bağlı. İşte sırf bu sebeple henüz bulmamış, arayış halindeki hali bulduktan sonra yitirdiği halinden çok daha iyi olur. Yitirmiş insanın hem onulmaz bir yarası, dinmeyen acısı hem de yerine konamaz umudu vardır. Bir yolda yürürken çıkmaz sokaktaki duvara çarpıp orada öylece kanlar içinde yığılmış, kimse tarafından el uzatılmamış ve kendi kendine emanetini teslimi bekleyen birine dönüşür. Çok acı..


    Günlerdir anlam veremediğim yalnızlıklar..

 Hayatta ilk defa hiç olmadığım kadar mutlu ve dünyaya iyi gözle bakar haldeydim oysa. Eskisinden daha da keskin bir yalnızlık sızlıyor içimde ama anlam veremiyorum. Değişen hiçbir şey yok. Hala gözlerimde bir orman parlıyor, hala bulutlar ellerimden tutuyor, hala bir ses basımız okşuyor, hala bir gülüş kalbimin odalarında yankılanıyor, hala ilk kez yalnız hissetmiyorum bu dünyada, ilk kez içimdeki dünyadan ayak sesleri geliyor..

    

    Gidilmesi gereken..

 Yalnız umut bir yol değil, arayış veya ömür.. Acı da bir yol ve öyle bir yol ki upuzun. Üstelik insan bazı acıları gece tek başına kahvesiz, çaysız, muhabbetsiz, şarkısız gitmek zorunda kalıyor. Umudunu hayata geçirenin umudunu toprağa gömdüğü yerden kendine doğru uzanan upuzun bir yol. Yalnızlığın terkinden daha büyük bir yalnızlığın kentine.. Artık bir başına olmaya doğru..


    Kapının önü..

 Dışından görmediği kapılar vardı insanın. Sanki hop diye içeriye bırakıldığı için ardında ne olduğunu ve ardında nasıl durulduğunu bilmediği kapılar. Sonra hiç beklemediği bir anda tüm eşyalarını, hatıralarını, hatta kendini yine hop diye orada bulduğu kapılar.. Yüzüne çarpıldığı an şiddetle sesini duyduğu ve gecelerce o sesi sayılarak uyuduğu kapılar..


    Toplanması gereken..

 Eğer bir şekilde ve hatta hiç ummadığınız biri tarafından bin parçaya bölünürseniz bir gün tüm bu kaos ve can acısının ortasında bir de o parçaları toplamakla uğraşmanız gerekir. Çünkü insanın parçalarına ancak kendisi ve onu gerçekten sevenler değer verir. Oysa o anda muhtemelen kişi ve onu parçalara bölenden başka kimse yoktur ki bazen bölen bile çoktan çıkıp gitmiştir. Zaten o parçaları önemsemez, bunu yapabilmiş olması da bir yandan artık o kişiyi de önemsemediği ve sevmediği anlamını taşımaktadır. Kötü haber insanın içi, parçaları faraş ve süpürge ile süpürülüp toplanamamaktadır..


    Oysa hala..

 Oysa hala gözlerimde bir orman parlıyor, hala bulutlar ellerimden tutuyor, hala bir ses basımız okşuyor, hala bir gülüş kalbimin odalarında yankılanıyor, hala ilk kez yalnız hissetmiyorum bu dünyada, ilk kez içimdeki dünyadan ayak sesleri.. Ayak sesleri.. Artık ayak sesleri gelmiyor. Artık içimdeki dünyadan boşluk uğultusu ve pencere çarpma sesleri geliyor. Anlamsız bir ayaz.. Oysa hala diye başlayan cümlelerimin hepsini içimden tekrar ediyorum, unutmamak için. Ayak seslerini aklımdan geçirmeye çalışıyorum, unutamam, unutmamalıyım. İnsan ölmeye önce sesinden başlar çünkü. Sesinden başlar unutmaya birini. Sonra, sonra her şey bir hayalden ibaretmiş, hiç yaşanmamış gibi gelir. İnsan, hatırlamak, sevmek, vefa, yorulur hepsi, hepsi tükenir..


    Ve bir gün..

 Sonra bir gün tüm dağınıklıklarının yeniden..

 Sonra bir gün hiçbir şey değişmez. Bölündüğün bin parçadan toplayabildiğin kadarını alır ve dasdağınık bir şekilde yaşamaya başlarsın. Hangi şeyi gördün parçalanmadan evvelki haline dönebilmiş?









Yorumlar

Popüler Yayınlar