ESKİMEYENLER TEZGÂHI

Eskici tezgâhlarına bakar mısınız hiç ne var ne yok diye? Ben çok severim onları, göz ucuyla olsun bakmadan geçmemeye çalışırım denk geldiğimde. Her baktığımda boğazıma bir düğüm atar öyle devam ederim yola. İstisnası yaşansa hatırlardım herhalde, şimdilik durum böyle.

Sokakta yürürken sessiz sedasız yanımızdan geçen anılar vardır tezgâhlarda aslında. Birkaç defa bakınca alfabesini  öğrenip okumaya başlarsınız onları. Mesela geçen gün denk geldiğim bir tezgâhta yürüteç vardı. Aslında yürüteç değildi o taşınan eşya, bir çocukluktu. Hatta belki kardeşlerin tümü, onlardan birinin çocuğu bile o yürüteçle ilk adımlarını atmış, dünya yolunu yürümeye başlamış olabilir. Hüzünlü değil mi? Ben de gördüğümde çok garip hissettim. Garip tuhaf demek değil ya sadece. Burada yalnız, kimsesiz anlamında kullanıyorum. Başkasının çocukluğunun garipliği benim üzerime çöktü o an. Hem bilemeyiz ki o çocuk sağ mı şimdi? Aile neden eskiciye vermeye kalktı onu? Düşündükçe ne kederler buluyor insan kendine değil mi? Görüp düşünmeden geçmekse imkansıza yakın.

En yakın zamanlı gördüğüm tezgâhta eski tüplü televizyonlardan bir tane vardı. Hani şu gazetelerden kuponlarla biriktirilen dönemine yetiştiğim mini televizyonlardan. Ben de yeri ve yarası ayrı olan kara kutu. Dağılmadan devam etmek evla olan tabii, anlatayım. Onu görünce kendi derdimden evvel hangi ailenin diye düşündüm. Kim bilir kaç akşam bütün aileyi önünde topladı. Belki sadece o vesile oluyordu beraber geçirdikleri vakitlere. Şimdi o da tarihe karıştığına göre hâlâ akşamları toplanırlar mı dersiniz?

El örmesi lifler, patikler olurdu geçmişte. Kıymetli hediyelerden sayılırdı, sonuçta göz nurudur. Bugün kimsenin pek umursamadığı, hatta gençlerin pek bilmediği şeyler. Bizlerin kullanarak, yapmasını öğrenerek büyütüldüğümüz. Onlardan gördüm bir gün tezgâhta, acaba neden almıştı o lifi eskici ya da neden vermişti kişi? Belki de eskici kendisi tezgâha katmış gezdiriyordu onu da. Bilmek mümkün değil, fakat ben onu görünce soba başlarına döndüm, eski kalabalık aile toplaşmalarına, yazmasını dolamış, hiç göremediğim memleketimde hissettiren elinde örgü büyüklerimin şefkatli yüzlerine...

Evvelden de  dediğim gibi “çocukluk bir yaradır, büyüdükçe kanar” ve biz her an biraz daha alıştığımız-ya da öyle olsun istediğimiz-, yerini öğrendiğimiz yaramızla kanıyoruz. Bütün manzaralarda çocukluğumuzun izlerini, renklerini arayarak, görmeye çalışarak. Yıllansa da eskimeyen şeyler vardır hayatta. Çocukluk anıları da bunlardandır. Güzellikler yıllanır, yaş alır ama eskimez. Eskici tezgâhlarının aslında “eskimeyenlerin tezgâhı” olması da bundandır.

Gönlünün sesine kulak kabartan herkese yola düşüp kendine birkaç eskici tezgâhı bulmak, oradaki yalnız eşyaların ve kalabalık anıların hüznüne ortak olmak için fırsat diliyorum...

Yorumlar

Popüler Yayınlar